Türk Medeni Kanunu Madde 187’deki “Kadının Soyadı” Hükmünün Anayasa Mahkemesi Tarafından İptali

28 Nisan 2023 tarihinde yayımlanan Resmî Gazete’de; Anayasa Mahkemesi, Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesini Anayasa’nın 2., 10., 17., 20., 90., ve 153. maddelerine aykırılığı ileri sürerek iptal etmiştir. Bahsedilen kanun TMK m.187; “Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir.” demektedir. Kanun içeriğinde bahsedildiği üzere, kadının evlenmekle kocasının soyadını alacağı ancak evlenme memuruna veya nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuru ile kocasının soyadı önünde, önceki soyadını da kullanabileceği öngörülmüştür. Kadının evlenmeden önceki soyadını tek başına kullanılmasına izin verilmemiştir.

Hükme yapılan itirazın gerekçesi olarak; kadının evlenmeden önceki soyadının, kişinin kimliğinin bir parçası olduğu, kanun hükmünce getirilen bu sınırlamaların meşru bir açıklamasının olmadığı, erkeğin doğumla birlikte kazandığı soyadını hayatı boyunca taşıma hakkına sahipken aynı hakkın kadına tanınmadığı ve bu durumun eşitlik ilkesi ile bağdaşmadığı,  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin söz konusu farklı muamele nedeniyle ihlal kararları verdiği, oluşan bu vaziyetin Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ilkesini ihlal ettiği belirtilmiştir. Buna karşılık; benzer durumda farklı muamele yapılmasının nesnel ve makul nedeni olarak, nüfus kayıtlarındaki karışıklığın önlenmesi ve soy bağının sağlıklı bir şekilde tespit edilmesi olarak gösterilmiştir. Ancak, nüfus hizmetlerinin doğru sağlanmasının yegâne yolunun kadının evlendikten sonra kendi soyadını ancak eşinin soyadının önünde kullanması olduğu söylenemez olup, farklı muamelenin makul nedeni olarak kabul edilmesi mümkün olmamaktadır.

Anayasanın 10. maddesinde; “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” denilmiştir. Bu madde ile öngörülen eşitlik hukuksal eşitliktir. Eşitlik ilkesi; temeli “insan onuru” olup, tüm yargı organlarınca gözetilmesi gereken en önemli ilkelerden biridir. Eşitlik ilkesi, kanun önünde herkesin dil, din, ırk, mezhep, cinsiyet bakımından ayrımcılık yapılmaksızın her bireyin aynı hakka sahip olduğunu güvence altına alan bir ilkedir. Bu ilke ile, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır.

Buna karşılık, 4721 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önceki dönemde eşlerin evlilik birliğindeki konumlarının her yönden eşit şekilde düzenlendiğini söylemek oldukça güçtür.

  • Nitekim mülga 17/2/1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 152. maddesinde; “Koca birliğin reisidir. Evin intihabı karı ve çocukların münasip veçhile iaşesi, ona aittir.”153. maddesinin ikinci fıkrasında; “Kadın müşterek saadeti temin hususunda gücü yettiği kadar kocasının muavin ve müşaviridir. Eve kadın bakar.” 154. maddesinin birinci cümlesinde; “Birliği koca temsil eder.” denilmekteydi. Kanunun 153. maddesinin birinci fıkrasında 14/5/1997 tarihli ve 4248 sayılı Kanunun 1. maddesiyle yapılan değişiklikten önce de kadının kocasının aile ismini taşıyacağı öngörülmüştür. Yapılan değişiklik ile; kadının evlenmek ile kocasının soyadını alacağı ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabileceği, daha önce iki soyadı kullanan kadının da bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabileceği düzenlenmiştir. Sosyal, ekonomik, demografik ve teknolojik gelişmeler gibi nedenler zaman içinde belirli yasal değişikliklerin gerçekleştirilmesi ihtiyacını ortaya çıkarabilmektedir. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtildiği üzere, insan haklarına saygılı devlet ilkesi de insan hakları alanında yaşanan gelişim ve dönüşümün dikkate alınarak belirli yasal düzenlemelerin yapılmasının gerekliliğini vurgulamıştır. Yürürlüğe girdiği tarihten bu zamana değişen toplumsal hayatın etkilerinden dolayı, günümüzde uygulanması zorlaşan bu hükümlerin değiştirilmesi veya yürürlükten kaldırılması, insan haklarına saygılı devlet ilkesi gereğince büyük bir önem arz etmektedir.
  • Nitekim 4721 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde canlı varlıklar gibi kanunların da zamanla yaşlandığı, günün ihtiyaçlarına gereği gibi cevap vermekte zorlandığı vurgulanmış ve 1028. maddesiyle 743 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmıştır. 4721 sayılı Kanun ile eşlerin evlilik birliği içerisindeki konumu eşitlik ilkesi göz önünde bulundurulmak suretiyle yeniden düzenlenmiştir. Anılan kanunun genel gerekçesinde; Kanun ile evlilik hukukuna ilişkin yapılan değişikliklerin modern hukuk sistemlerinde temel ilke olarak kabul edilen kadın-erkek eşitliği ilkesinin sürdürülmesi, bu eşitliğe ters düşen hükümlerin Kanun’dan çıkarılması veya eşitliği sağlayacak şekilde düzenlenmesi düşüncesine dayandığı belirtilmiştir.
  • Mülga 743 sayılı Kanun’un erkek eşin açık olarak veya zımnen izin vermesi şartıyla kadın eşin bir iş veya sanat yapabileceğini öngören hükmün de yer aldığı 159. maddesinin Anayasa Mahkemesinin 29/11/1990 tarihli E.1990/30, K.1990/31 sayılı kararıyla iptal edilmesinin ardından 4721 sayılı Kanun’un aynı konuyu düzenleyen ve gerekçesinde anılan karara atıf yapılan 192. maddesinde eşlerden her birinin meslek veya iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda olmadığı ancak meslek ve iş seçimi ile bunların yürütülmesinde evlilik birliğinin huzur ve yararının göz önünde bulundurulacağı hükme bağlanmıştır.
  • 4721 sayılı Kanun’un 134. maddesinin birinci fıkrasında birbirleriyle evlenecek erkek ve kadının içlerinden birinin oturduğu yer evlendirme memurluğuna birlikte başvurulacakları belirtilmek suretiyle evlenme başvurusunun yapılacağı yerin tespitinde erkeğin ikamet adresine üstünlük tanıyan mülga 743 sayılı Kanun’un 98. maddesindeki yaklaşımdan vazgeçilmiştir.
  • 4721 sayılı Kanun’un 336. maddesinin birinci fıkrasında evlilik devam ettiği sürece ana ve babanın velayeti birlikte kullanacakları belirtilmiş, anılan maddede mülga 743 sayılı Kanun’un 263. maddesindeki erkeğin oyuna üstünlük tanıyan hükme ise yer verilmemiştir. Ayrıca evliliğin feshi veya boşanma halinde çocuğun anasına verilmiş olmasında dahi babasının seçtiği veya seçeceği adı alacağını öngören 2525 sayılı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi de eşitlik ilkesine aykırı bulunarak Anayasa Mahkemesinin 8/12/2011 tarihli ve E.2010/119, K.2011/165 sayılı kararıyla iptal edilmiştir.

Bu örneklerde olduğu gibi; süreç içerisinde kadın-erkek eşitliğini hayata geçirmeye yönelik hukuki gelişmelerin yaşandığını, eşitlik ilkesine aykırı bulunan bazı hükümlerin iptal edildiği ya da yeniden düzenlendiği görülmüştür. Buna karşılık, 4721 sayılı Kanun’da kadının soyadı konusu yeniden düzenlenmemiş olup, itiraza konu edinmiştir. 2525 sayılı Kanun’un 1. maddesinde soyadını taşımak bir yükümlülük olarak öngörülmüş ve Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında herkesin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Bireyin yaşamıyla özdeşleşen ve kişiliğinin ayrılmaz bir parçası haline gelen, birey olarak kimliğin belirlenmesinde en önemli unsurlardan biri, vazgeçilmez, devredilmez ve kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik hakkı olan isim hakkının da kişinin özel hayatının bir parçası olduğu açıktır. Dolayısıyla cinsiyet, doğum kaydı gibi kimlik bilgileri ve aile bağlarıyla ilgili bilgiler ile bunlarda değişiklik ve düzeltme yapılmasını isteme hakkının yanı sıra isim ve soyadı hakkı da Anayasa’nın 20. maddesi kapsamına girmektedir. Kişiliğin bir parçası olan soyadını taşımak yalnızca bir yükümlülük değil aynı zamanda Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında bir hak niteliğindedir. AİHM de bahsedilen hakkın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi kapsamında yer aldığını kabul etmiştir. Ayrıca; kadının evlenmeden önceki soyadını evlendikten sonra da kullanmasına izin verilmemesinin hak ihlaline yol açtığı ileri sürülmek suretiyle AİHM ve Anayasa Mahkemesine birçok bireysel başvuru yapılmıştır ve AİHM kadının evlenmeden önceki soyadının da tek başına kullanmasına izin verilmemesinin Sözleşme’nin 8. maddesi bağlamında 14. maddesini ihlal ettiğine karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesi, uluslararası sözleşmelerin erkek ve kadının evlilik sonrasında soyadları bakımından eşit haklara sahip olmasını öngören hükümleri ile evli kadının kocasının soyadını kullanması zorunluluğunu öngören iç hukuk düzenlemelerin aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle Anayasa’nın 90. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca uluslararası sözleşme hükümlerinin esas alınmasının gerektiğini, bu itibarla başvurucular hakkında 4721 sayılı Kanun’un 187. maddesinin uygulanmasının kanunilik ilkesi ile bağdaşmadığını ve ihlale yol açtığını belirtmiştir. Yargıtay da bu konuda Anayasa Mahkemesi gibi, uluslararası sözleşmelerin hükümlerinin uygulanması gerektiğini kabul etmiştir. Aile bağlarının korunup güçlendirilmesi amacının da farklı muamelenin makul nedeni olarak kabul edilmesi mümkün olmamakla, kadın-erkek arasında bulunan bu farklı muamelenin nesnel ve makul bir sebebe dayanmamasından dolayı eşitlik ilkesi ihlal edilmiş olup, kural Anayasa’nın 10. maddesine açıkça aykırı olarak kabul edilmiştir. Bu sebeple, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesinin Anayasa’ya aykırı olması ile iptaline karar verilmiştir. Karar, Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girecektir.