ANAYASA MAHKEMESİ VE AİHM KARARLARI IŞIĞINDA CİNSEL ADALET

I. “Cinsel Şiddet” Nedir?

Cinsel şiddet; içinde birçok hareketi ve/veya sözü barındırabilen, geniş bir yelpazede incelenmesi gereken bir şiddet suçudur. Fiziksel bir güç kullanımı sonucunda oluşabileceği gibi; tehdit, hile, korkutma şeklinde psikolojik baskı yaratıcı eylemler sonucunda da oluşması mümkündür.

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2002 yılında yayımladığı “Şiddet ve Sağlık Konusundaki Dünya Raporu”na göre, cinsel şiddet; cinsel bir eylem gerçekleştirmeye, istenmeyen cinsel sözler söylemeye, cinsel yaklaşım ve tekliflerde bulunmaya ya da bir kişiyi ticari amaçla cinsel olarak kullanmaya yönelik eylemlerin hepsini kapsamaktadır. Mağdur ile fail arasındaki ilişki her ne olursa olsun, her türlü koşulda bir kişinin cinselliğine karşı dolaylı veya direkt olarak ve zorlamayla yapılan cinsel bir eylemi içerir. Mağdurun evinde ya da iş yerinde gerçekleşmesi önemli değildir, mekan ile sınırlanamaz[1].

Cinsel şiddet yalnızca fiziksel şiddeti içeren bir şiddet türü değildir. Mağdur üzerinde baskı oluşturabilecek her türlü araç ile gerçekleştirilebilir. Mağdura fiziksel zarar verileceğine yönelik tehdidin varlığı dahi cinsel şiddetin konusunu oluşturabilir. Fail; karşı taraf üzerinde kontrol sağlama, psikolojik yıkımlar oluşturma, zarar verme gibi amaçlar güdebilir. Burada önemli olan husus, mağdurun bu davranışa rızasının bulunmaması veya aslında var olduğu düşünülen rızasının ayırt etme gücü yoksunluğundan dolayı sakat olmasıdır.

Cinsel şiddet suçunun kapsamı oldukça geniş olduğundan dolayı kendi içinde; cinsel saldırı, cinsel taciz, takip (stalking) suçu, erkek tecavüzü, yabancı tecavüzü, tanıdık tecavüzü, flört tecavüzü, evlilik tecavüzü, yaşlılara yönelik cinsel şiddet, engellilere yönelik cinsel şiddet, LGBTİ+ bireylere yönelik cinsel şiddet, ev içi cinsel şiddet, penetrasyonun varlığına göre cinsel şiddet olarak çeşitli kategorilere ayrılabilir[2].

II. Cinsel Şiddetin Toplumsal Boyutu ve Örnekleri

            Cinsel şiddet toplumlarda en sık rastlanan şiddet türlerinden biridir. Bu kadar sık rastlanmasına rağmen, birden çok kategoride incelenebilen bir suç olmasından dolayı da ispatı en zor olan suçlardan birini oluşturur. Özellikle cinsel taciz davranışlarının ispatı oldukça zordur ve çoğu zaman cinsel tacizde fiziksel bulgulara rastlanmaz[3]. Nitekim cinsel taciz her zaman dokunma yoluyla gerçekleşmez. Sözel, görsel ve işitsel yollarla da cinsel tacizde bulunulabilir; dolayısıyla bunların ispatı güçleşir. Dolayısıyla burada cinsel taciz mağdurunda oluşan bedensel hasardan ziyade, ruhsal travmanın araştırılması gereklidir.

            Cinsel tacizin toplumsal hayatta en çok karşımıza çıktığı durumlara örnek olarak şunlar verilebilir: Gözaltına alınan kadınların cinsel tacize uğraması, adli sorgulama sırasında mağdura cinsel tacizde bulunulması, savaş veya benzeri askeri çatışmalarda kadınlara yönelik cinsel tacizde bulunulması, iş yerinde kadınlara yönelik cinsel tacizde bulunulması ve evlilik içindeki cinsel taciz vakaları.

Araştırmalardan elde edilen verilere göre; özellikle savaş dönemlerinde Kore’de 100.000 – 200.000 aralığında Asyalı kadın ile Bangladeş’te 250.000 – 400.000 aralığında tutsak kadın cinsel taciz suçunun mağduru olmuştur. İş yerinde cinsel tacize uğrayan kadınların sayısı ise gün geçtikçe artmaktadır. Laf atma, okşama, dokunma gibi hareketlerle de gerçekleşebilen cinsel tacize uğrayan kadınların sayısı Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde yapılan araştırmalara göre %35 ile %84 aralığındadır. Aynı şekilde Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan araştırmalara göre kadınların iş yerlerince cinsel tacize uğrama oranları %42’dir[4].

Yukarıda verilen örnekler dışında da; cinsel tacize her yerde rastlanabilir. Özellikle zayıf ve korunmaya muhtaç kişi grupları ile sosyal statüleri daha yüksek olan kişi grupları arasında oluşan çatışmalarda cinsel taciz vakalarının arttığı söylenebilir. Öğretmen-öğrenci ilişkisi, ev sahibi-kiracı ilişkisi, işveren-işçi ilişkisi, gardiyan-mahkum ilişkisi, hasta-doktor ilişkisi bunlara örnek gösterilebilir[5].

III. Başlıca Cinsel Şiddet Tipleri

            Cinsel şiddet tiplerinin belli bir sınırlandırmaya tabi tutulamayacağını evveliyetle belirtmek gerekir. Zira cinsel taciz de bir cinsel şiddet türüdür ve her türlü eylem veya söz ile cinsel taciz gerçekleştirilebilir, dolayısıyla cinsel şiddet örnekleri sınırlı sayıda değildir; fakat belli başlı kategorilere ayrılabilirler. Baskı altında evlilik, evlilik içinde cinsel şiddet, baskı altında seks işçiliği, kadın sünneti, sarkıntılık, cinsel taciz, cinsel ilişki esnasında karşı tarafça istenmeyen hareketlerde bulunma, erkek tecavüzü, yabancı tecavüzü, flört tecavüzü, tanıdık tecavüzü, takip (stalking) suçu, zorla kürtaj, hamilelik dönemini karşı tarafın yönetimi, zorla gebe bırakılma, kadın kaçırma, ilk gece hakkı, tecavüzcü ile evlendirme, kadına karşı fiziksel şiddet, göğüs ütüleme gibi olgular; genel olarak cinsel şiddetin konusunu oluştururlar.

            Bu örnekler arasından günlük hayatta en çok karşılaşılan cinsel şiddet tipleri ise; cinsel taciz, cinsel saldırı, tanıdık tecavüzü, flört tecavüzü, erkek tecavüzü, yabancı tecavüzü, evlilik tecavüzü ve takip (stalking) suçu olarak bilinir.

Cinsel taciz; bireyin buna rızası olmadığı halde, ilgili bireyin cinselliğine yöneltilmiş herhangi bir davranış, söz, görsel ve benzeri eylemlere maruz kalmasıdır.

Cinsel saldırı; bireyin rızasına dayanmaksızın, ilgili bireyin bedeni üzerinde başka bir kişinin cinsel olarak tasarrufta bulunması, buna teşebbüs etmesi veya bireyin cinselliği üzerinde çeşitli davranışlarda bulunmasıdır. Günümüzde cinsel saldırı, vücudun deliklerine herhangi bir cisim veya organ sokulması olarak da tanımlanmaktadır. Fakat cinsel saldırı suçunun oluşması için mutlaka vücudun deliklerine bir cisim ya da organ sokulması gerekmez, bu, suçun nitelikli halini oluşturmakla birlikte; basit cinsel saldırı suçu için kişinin cinsel dokunulmazlığının ihlal edilmesi yeterlidir.

Tanıdık tecavüzü; cinsel saldırı suçu mağdurunun ile failinin birbirini tanıması durumu söz konusu iken gerçekleşmiş bir cinsel şiddet tipidir.

Flört tecavüzü; cinsel saldırı suçu mağdurunun ile failinin aralarında “flört” olarak nitelendirilebilecek bir ilişkinin varlığı söz konusu iken gerçekleşmiş bir cinsel şiddet tipidir.

Erkek tecavüzü; yoğunluklu olarak kadınlara yönelik tecavüz vakalarının varlığından dolayı göz ardı edilse de, erkeklere yöneltilmiş ve mağduru erkek olan bir cinsel şiddet tipidir. Faili bir kadın ya da bir erkek olabilir. Genellikle bir erkeğin, diğer mağdur erkeğin cinselliğini anal ilişki ve zorla mastürbasyon yaptırma yolu ile ihlal etmesi sonucunda gerçekleşir.

Yabancı tecavüzü; cinsel saldırı suçu mağdurunun ile failinin birbirini tanımaması durumu söz konusu iken gerçekleşmiş bir cinsel şiddet tipidir. Burada hiçbir bağlantısı olmayan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş bir tecavüz vakası söz konusudur[6]. Tanıdık tecavüzünün adli makamlara yansıma ihtimali ile kıyaslandığında, yabancı tecavüzünün adli makamlara yansıma olasılığı her zaman daha yüksektir.

Evlilik tecavüzü; evlilik ilişkisi içinde olan kişilerden birinin cinsellik talebinin karşı tarafça reddedilmesi halinde, talepte bulunanın karşı tarafı hala cinselliğe zorlaması sonucunda oluşan bir cinsel şiddet tipidir. Genellikle evlilik içinde kadının sekse hayır demesi üzerine erkeğin kadını sekse zorlaması sonucunda oluşur.

Takip (stalking) suçu; cinsel şiddet kategorisine en son dahil edilmiş suçlardandır. Sosyal medya ve kitle iletişim araçlarının günden güne artması ile orantılı olarak bu suçta da artış gözlemlenmiştir. Genellikle fiziksel temas gözlemlenmez. Mağdurun sistematik olan takip edilmesi, mağdur ile iletişim kurulmaya çalışılması ve mağdurun bu konuda zorlanması, mağduru korkutan ve psikolojik olarak takip altında olduğuna dair tehdit emarelerinin varlığı ile oluşabilir[7]. Mağdurun özel hayatı sistematik olarak ihlal altındadır.

IV. Cinsel Şiddetin Tıbbi Boyutu

Cinsel şiddet çoğu zaman beraberinde fiziksel şiddeti de getirir. Yalnızca sözel, görsel veya işitsel boyutlarda kalan bir cinsel taciz söz konusu değilse; ilgili suçun ispatına yönelik somut delillerinin olması da mümkündür. Bu gibi durumlarda, mağdurlardan çeşitli taleplerde bulunmak gerekebilir.

Cinsel şiddetin en önemli bulguları genellikle vücut üzerindedir. Dolayısıyla ilgili suçun yargılamasında delil olarak kullanılmak üzere; mağdurun bedeni, giysileri ve eşyaları üzerinde araştırma yapılması gerekebilir. Bunlara örnek olarak; mağdurun idrarının alınması/alınmaması, ağzının çalkalanması/çalkalanmaması, giysilerinin çıkartılması/çıkartılmaması, duş almaması, fotoğraflarının çekilmesi, araştırmacıların vücuduna dokunması gibi zorunluluklar oluşabilir[8]. Yargılamanın yürütülebilmesi için mağdurun bu gibi incelemelere izin vermesi gerekir.

Yargılamanın yürütülmesi için delillerin toplanmasının yanı sıra; mağdurun vücudunda oluşan bulguların incelenmesi de cinsel şiddetin adli tıp boyutunu oluşturur. Cinsel şiddetin oluştuğuna dair bulgular genellikle fiziksel bulgulardır. Mağdurun genital bölgesindeki izler ve ekimozlar, anal kanamalar, vücudunun başka yerlerinde açıklanamayan ekimozlar, vajinal enfeksiyonlar, mağdurun üstündeki kıyafetlerden alınacak örnekler, kan ve tırnak izleri, yırtılmış çamaşırlar ve elbiseler cinsel şiddetin en önemli bulgularındadır[9].

V. Cinsel Şiddetin Hukuki Boyutu

            Cinsel şiddetin hukuki boyutu Türk Ceza Kanunu’nda dört ayrı suç tipi olarak düzenlenmiş bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla; cinsel saldırı suçu (TCK m. 102), çocukların cinsel istismarı suçu (TCK m. 103), reşit olmayanla cinsel ilişki suçu (TCK m. 104), cinsel taciz suçu (TCK m. 105) olarak belirtilmiştir. Cinsel şiddet çoğu zaman fiziksel şiddeti de içerdiğinden, bunlara kasten yaralama suçu (TCK m. 86 vd.) da eklenebilir.

Cinsel saldırı suçu; Türk Ceza Kanunu’nda, mağdurun 18 yaşından büyük veya küçük olmasına göre değişkenlik gösterecek şekilde düzenlenmiştir. Mağdurun 18 yaşından küçük olması durumunda artık cinsel saldırı suçu değil, çocukların cinsel istismarı suçu (TCK m. 103) oluşacaktır. Mağdurun 18 yaşından büyük olması durumunda ise cinsel saldırı suçu (TCK m. 102) söz konusu olacaktır. Cinsel saldırı suçunda korunan hukuksal yarar, kişinin cinselliğini özgürce belirleyebilmesidir. Bireyin cinsel dokunulmazlığı ön plandadır ve cinsel davranışlarla bireyin cinsel dokunulmazlığının ihlali sonucunda bu suç oluşmuş sayılır. Suçun oluşması için vücuda organ veya cisim sokulması gerekmez. Basit cinsel saldırı suçu (TCK m. 102) oluşması için kişinin vücut dokunulmazlığının cinsel davranışlarla ihlal edilmesi yeterlidir. Vücuda organ veya cisim sokulması sonucunda ise nitelikli cinsel saldırı suçu (TCK m. 102/2) oluşur.

Çocukların cinsel istismarı suçu; Türk Ceza Kanunu’nda mağdurun 0-15 yaş ile 15-18 yaş aralığında olmasına göre değişkenlik gösterecek şekilde düzenlenmiştir. 0-15 yaş grubu aralığında bulunan çocuğa yönelik her türlü cinsel davranış bu suçun oluşmasına neden olur. Bu yaş grubundaki çocuğun rızasının varlığı veya rızasının geçerli olup olmadığı araştırılmaz. 16-18 yaş grubu aralığındaki çocuklarda ise çocuğun algılama yeteneğinin etkilenip etkilenmediği araştırılır. Eğer çocuğun algılama yeteneği ya da rızası; hile, tehdit, cebir veya başka şekillerde etkilenmişse, yine bu suç oluşur.

Reşit olmayanla cinsel ilişki suçu; mağdurun 15-18 yaş grubunda olan bir çocuk olması ve bu çocuğun cinsel ilişkisi sırasında iradesinin tehdit, hile, cebir gibi araçlarla etkilenmemesi durumunda oluşan bir suçtur. Çocuğun rızası olsa bile, yaşının 15-18 aralığında olması, bu suçun oluşması için yeterlidir.

Cinsel taciz suçu; herhangi bir yaş sınırına tabi olmaksızın, bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi tarafından işlenen suçtur. Mağdurun bedenen zarar görmesi gerekmez. Sözel, görsel ve işitsel yöntemlerle de işlenebilir.

VI. Cinsel Şiddetin Sonuçları

            Cinsel şiddete uğrayan bireyde hem fiziksel hem de ruhsal travmalar oluşması mümkündür. Mağdurlarda depresyon, kaygı bozukluğu, kilo kaybı, uyku bozukluğu gibi reaksiyonların görülmesi olasıdır[10]. Böyle durumlarda mağdurun duygusal ve tıbbi ihtiyaçlarının eğitimli kişiler ve profesyoneller tarafından takip edilmesi ve akabinde giderilmesi oldukça büyük önem teşkil eder[11]. Mağdurun özellikle de bir çocuk olması durumunda; mağdur çocuğun başından geçenleri psikologlara, hekimlere ve adli makamlara ayrı ayrı ve sürekli olarak anlatması travmasını daha da derinleştirebilir. Bu gibi durumlarda travmanın oluşmaması veya oluşan travmanın giderilmesi için, istismar mağduru çocukla görüşme teknikleri uzmanlarından yardım alınması gerekir.

VII. Anayasa Mahkemesi Kararları Işığında Cinsel Şiddet

  1. Ö.Ö. Kararı

Cinsel şiddet, yukarıda da açıklandığı üzere birçok farklı şekilde kendini gösterebilmektedir. Cinsel şiddetin “cinsel saldırı” olarak kendini gösterdiği Anayasa Mahkemesinin 03/03/2022 tarihli Ö.Ö. kararında[12]; cinsel saldırıya uğrayan Ö.Ö. açısından kötü muamele yasağının usul boyutuyla ihlal edildiğine hükmedilmiştir.

İlgili başvuruda; 05/03/2016 tarihinde başvurucu Ö.Ö.’nün bir arkadaşının evinde kaldığı sırada F.S.A. isimli kişinin cinsel saldırısına maruz kaldığı ileri sürülmüştür. Olay kapsamında F.S.A. ile eve giden başvurucu Ö.Ö.’nün, F.S.A.’nın hazırladığı kahveyi içtikten bir süre sonra kendinden geçtiği ve bu süreyi hatırlamadığı belirtilmiştir. Başvurucu kendine geldiğinde üzerindeki eşofman altının çıkarılmış olduğunu ve F.S.A. tarafından cinsel saldırıya maruz bırakıldığını fark etmiştir. Bunun üzerine başvurucu tarafından kolluk birimlerine şikayette bulunulmuş, şikayetin ardından İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılmıştır.

Savcılık tarafından yapılan soruşturma neticesinde “şüphelinin eylemini müştekinin rızası ile gerçekleştirdiği anlaşıldığından” kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.

Başvurucu tarafından karara itiraz edilmiş ve Sulh Ceza Hakimliğince soruşturmanın genişletilmesine karar verilmiş, aynı zamanda müştekiden alınan kan numunesinin incelenerek müştekinin içtiği kahvenin içine uyuşturucu ya da uyarıcı madde konulup konulmadığının tespit edilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Bunun sonucunda Savcılık tarafından etkin bir soruşturma yapılmamış, kan örnekleri alınmışsa da sonradan kaybolmuş ve kan örnekleri incelenememiştir. Nihai olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verildikten, bu karara itiraz ettikten ve itiraz reddedildikten sonra başvurucu tarafından Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulmuştur.

Anayasa Mahkemesi başvuruyu değerlendirirken; başvurucu Ö.Ö.’nün temel iddiasının uyuşturucu ve uyarıcı madde etkisindeyken rızasının sakatlanarak cinsel saldırıya maruz bırakılması olduğunu, bu iddianın gerçekliğinin ancak başvurucudan alınacak kan örneklerinin incelenmesi sonucu ortaya çıkabilecek olduğunu belirtmiştir. Anayasa Mahkemesine göre başvurucu Ö.Ö.’den her ne kadar kan örneği alınsa da ilgili kan örnekleri süratle incelenmemiş ve sonrasında muhafaza edilmesinde gösterilen özensizlik nedeniyle deliller kaybolmuş ve artık kan örneklerinin incelenmesine imkan kalmamıştır. Bu nedenle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmiştir.

  • Meral Talay Kararı

            Cinsel şiddetin “cinsel taciz” olarak kendini gösterdiği Anayasa Mahkemesinin 07/10/2021 tarihli Meral Talay kararında[13]; cinsel tacize uğrayan başvurucu Meral Talay açısından kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine hükmedilmiştir.

İlgili başvuruda; 06/09/2016 tarihinde başvurucunun birinin isminin M.A. olduğunu bildiği ve diğerlerinin ismini bilmediği kişilerce kendisinin takip edildiği, bu kişilerin cinsel içerikli sözler ve el kol hareketleri ile kendisini cinsel olarak taciz ettiği ve tehdit ettiği ileri sürülmüştür. Başvurucu bu eylemleri kamera ile kaydederek delil olarak soruşturma dosyasına da sunmuştur. Şüpheliler alınan ifadelerinde üzerlerine atılı suçlamaları kabul etmemiş, başvurucunun akıl sağlığının yerinde olmadığını, şizofren olduğu için elinde kamera ile dolaştığını ileri sürmüşlerdir. Savcılık tarafından görüntüler incelenmeden kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Ardından görevli mercilere itirazlar yapılmış ve olağan kanun yolları tüketilmiştir.

Anayasa Mahkemesi yaptığı incelemede; olayın aydınlatılması için gerekli olan kamera görüntülerinin dosya kapsamına sunulmasına rağmen Savcılık tarafından incelenmediğini, başvurucunun isimlerini bilmeden tarif ettiği şüphelilerin tespitine yönelik bir işlem yapılmadığını, başvurucunun akıl hastası olması iddiasıyla hakkında açılan davanın başvurucu aleyhine sonuçlanmadığını, aksine başvuru tarafından bu olay nedeniyle tazminat davası açıldığını ve başvurucunun davasının kabul edildiğini belirtmiştir.

Anayasa Mahkemesi devamında, soruşturma sürecini dikkate alarak Savcılık tarafından derhal harekete geçilmediğini ve delilleri toplamak amacıyla hızlı hareket edilmediğini belirtmiştir. Bundan kaynaklı olarak olayın aydınlatılması için en önemli delil olarak cinsel tacize yönelik kamera kayıtlarının da incelenmediğine, yeterli bir soruşturma yürütülmediğine değinmiştir.

Tüm bu hususlar neticesinde Anayasa Mahkemesi tarafından başvurucu Meral Talay’ın kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine kanaat getirilmiştir.

  • B.A. Kararı

Cinsel şiddetin “nitelikli cinsel saldırı” olarak kendini gösterdiği 18/05/2021 tarihli B.A. kararında[14]; nitelikli cinsel saldırıya uğrayan B.A. açısından kötü muamele yasağının usul boyutuyla ihlal edildiğine hükmedilmiştir.

Başvurucu B.A., Temmuz 2007 tarihinde erkek arkadaşı M.K. ile birlikte Fethiye’de bir kaplıcaya gittiğini ve burada 2’si çocuk olmak üzere toplamda 10 kişinin nitelikli cinsel saldırısına uğradığını iddia etmiştir.

Başvurucunun anlatımlarına göre, başvurucuya kendisinin ağrı kesici olduğunu sandığı bir ilacın verildiği, bu ilaç sonrasında kendini iyi hissetmeyerek çevresindeki kişilerden izin alarak odasına çıktığı, odasına önce erkek arkadaşı fail M.K.’nın geldiği ve başvurucunun rızası olmaksızın kendisi ile zorla cinsel ilişkiye girdiği, ardından M.K.’nın gelip başvurucuya “dışarıdakiler şimdi seninle tek tek cinsel ilişkiye girecek rızan var değil mi” dediği, bu sırada başvurucunun baygın olduğu ve karşı koyacak gücü olmadığı, kendini kontrol edemediği, ilacın etkisiyle sersemleştiği, ardından odaya girip çıkan birçok kişi tarafından nitelikli cinsel saldırıya maruz kaldığı, bu anları fail M.K.’nın elindeki kamerayla kayıt altına aldığı anlaşılmaktadır.

Başvurucu olay sonrasında uzun bir süre konuya ilişkin bir husus ve maruz kaldığı eylemleri hatırlayamamıştır. 2007 yılının Aralık ayında faillerden A.N.’nin kendisini telefonla araması üzerine yaşadıklarını hatırlaması tetiklenmiştir. Ardından ilgili mercilere şikayette bulunmuştur. Başvurucunun şikayette bulunması, suça konu eylemleri travma sebebiyle geç hatırlamasından dolayı, olay tarihinden 8 ay sonrayı bulmuştur.

Anayasa Mahkemesi başvuruyu değerlendirirken; başvurucunun şikayet dilekçesinde tüm hususları detaylı bir şekilde anlatmasına ve fail M.K.’nın cinsel saldırı esnasında elinde kamera olduğunun ve çekim yaptığının belirtilmesine rağmen, soruşturmanın en önemli görünen bu delile soruşturma makamlarınca hızlı bir şekilde ulaşılmadığını, ulaşmak için çaba gösterilmediğini, olay kapsamında iddia edilen 12 fail olmasına rağmen Savcılık tarafından yalnızca fail M.K.’nın evinde arama yapıldığını, M.K.’nın evindeki el koyma işleminin de M.K.’nın ifadesinin alındıktan 4 hafta sonrasında yapıldığını, bu doğrultuda zaten üzerinden aylar geçen bir durum söz konusu olmasına rağmen soruşturma makamlarının daha hızlı hareket etmesi gerektiği halde hızlı hareket etmediğini ve bu yönde çabalamadığını belirtmiştir.

Açıklanan hususlar çerçevesinde Anayasa Mahkemesi tarafından başvurucu açısından kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmiştir.

  • R.Ç. Kararı

Cinsel şiddetin “çocuğun cinsel istismarı” olarak kendini gösterdiği 24/02/2021 tarihli R.Ç. kararında[15]; nitelikli cinsel saldırıya uğrayan mağdur açısından kötü muamele yasağının usul boyutuyla ihlal edildiğine hükmedilmiştir.

İlgili olayda başvurucu, cinsel istismara maruz kalan çocuğun annesidir. Başvurucu, eşi ile boşanma davasının devam ettiğini, mağdur oğlunun yaz tatili için 1 aylığına babasının yanına gittiğini, döndüğünde oğlunun hareketlerinde büyük değişiklikler saptadığını, oğlunun bir anda altına kaçırmaya ve içine kapanmaya başladığını, bu nedenle oğlunu psikiyatriste götürdüğünü, doktor raporunda mağdur çocuğun cinsel istismara uğradığının saptandığını iddia etmiştir.

Başvurucu, oğlunun cinsel istismara uğradığının doktor raporuyla tespit edilmesi üzerine kolluk merkezine başvurarak olay tarihinden 15 yaşından küçük suça sürüklenen çocuk olan halasının oğlu tarafından, oğlunun cinsel istismara uğradığından bahisle şikayetçi olmuş ve soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma etkin ve efektif yürütülmemiş ve dosya kapsamında sağlık raporları bulunmasına rağmen suça sürüklenen şüpheli çocuk hakkında ceza davası açılmamış, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. İlgili itirazlar başvurucu tarafından yapılmış ve olağan kanun yolları tüketilmiştir.

Anayasa Mahkemesi söz konusu kararı değerlendirirken; 25 gün gibi kısa bir süre içerisinde soruşturmanın tamamlandığına, bu süre içerisinde yalnızca tanık beyanlarının alındığına, mağdur çocuğun detaylı psikolojik muayenesinin yapılmadığına, buna ilişkin adli rapor alınmadığına, daha öncesinden psikiyatrist tarafından verilen çocuğun istismara uğradığı şeklinde rapora itibar edilmediğine, çocuk istismarı iddiasının hassasiyetle ele alınmadığına, söz konusu delillerin göz ardı edilerek soruşturmanın sonlandırılması nedeniyle yapılan soruşturmanın etkili olmadığına karar vermiştir.

Tüm bu nedenler çerçevesinde, Anayasa Mahkemesi tarafından başvurucu açısından kötü muamele yasağının usul boyutu yönünden ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

  • Ahmet Aşık Kararı

Cinsel şiddetin “gözaltında cinsel saldırı” olarak kendini gösterdiği 26/05/2021 tarihli Ahmet Aşık kararında[16]; gözaltında cinsel saldırıya uğrayan başvurucu açısından insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine hükmedilmiştir.

Başvurucu, 26/08/2016 tarihinde erkek yetiştirme yurdunda öğretmen olarak görev yapmakta iken FETÖ/PYD örgütü üyesi olduğu şüphesiyle kolluk görevlileri tarafından gözaltına alınmıştır. Savcılığa sevk işlemleri sırasında başvurucunun sağlık raporları alınmış ve ilgili raporlarda başvurucuda darp ve cebir izinin olmadığı belirtilmiştir. Sulh Ceza Hakimliği tarafından hakkında tutuklama kararı verilmiş ve başvurucunun cezaevine girişi esnasında başvurucudan üçüncü kez sağlık raporu alınmıştır. Hastane tarafından düzenlenen raporda başvurucunun kalçasında iki taraflı, geçmiş ekimozların olduğu ve sol üst azı dişinde hassasiyet tespit edildiği ifade edilmiştir.

Bunlar üzerine başvurucu tarafından Savcılığa dilekçe yazılmış ve gözaltında kaldığı süre boyunca kolluk memurları tarafından 4-5 kez farklı zamanlarda darp edildiğini, kendisine şiddet uygulandığını beyan etmiştir.

Başvurucunun iddiaları; gözaltında olduğu süre boyunca tanımadığı 7-8 kişi tarafından yumruk ve tekme ile dövülmeye başlandığı, ameliyatlı kulağına vurmamalarını söylediği fakat failler tarafından dinlenmeden başvurucunun ameliyatlı kulağına vurulduğu, başına keten bir çuval geçirilerek sıcak havada 10-15 dakika çuval içerisinde bekletildiği, ardından başka bir odaya alınarak başvurucunun pantolonunu ve iç çamaşırını çıkararak bir koltuğun önünde kafasını öne eğdiklerini, sonradan isminin B. olduğunu öğrendiği polis memurunun cinsel organını çıkararak başvurucunun makatına sokmaya çalıştığı, diğer polis memurlarının bunu seyrettiği, bir tanesinin bu anları cep telefonu ile kaydettiği, kendisine bir şahsı tanıyıp tanımadığını sordukları ve başvurucunun tanımadığını söylemesi üzerine polis memurlarının “tanımazsan 30 gün bizimlesin, yarın da makatına jop sokacağız” dedikleri, başka bir gün başka polis memurları tarafından yüzünün her iki tarafında 50-60 kez tokat atıldığı, sinkaflı küfürler edildiği, 30 gün boyunca neredeyse her gün dövüldüğü, dişlerinin kırıldığı, doktor kontrolü sırasında kendisini eşi ile tehdit ettikleri için her şeyi kabul ettiği ve polislerin kendisinin darp ettiğini beyan edemediği, birkaç doktor kontrolünden sonra başka bir doktorun bunu muayene edip ekimozlara ilişkin rapor düzenlediği yönündedir.

Bunun üzerine başvurucu şikayette bulunmuş ve Savcılık tarafından kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş, Sulh Ceza Hakimliğine itiraz edilmiş ve itirazın reddi ile olağan kanun yolları tüketilmiştir.

Anayasa Mahkemesi işbu olayı değerlendirirken; başvurucunun yaralanmasına açıklık getiren tutanak, belge veya başkaca delilin soruşturma dosyasında bulunmadığını, soruşturma makamlarının başvurucunun iddialarının aksine yaralanma biçimine ve nedenine dair makul bir açıklama getiremediğini, başvurucunun gözaltında tutulduğu süre boyunca hakkında sağlık raporunun alınmamasının başka bir husus olduğunu, başvurucunun gözaltında tutulduğu süreye ilişkin kamera görüntülerine ulaşılmak istese de on günlük kayıt yapılması nedeniyle söz konusu görüntülere ulaşılamadığını, soruşturma makamlarının görüntülerin elde edilmesi için hızlı hareket etmediğini, titizlikle araştırma yapılmadığını, kolluk memurlarının soruşturmaya dahil edilerek savunmalarının alınmadığını dikkate almıştır.

Açıklanan sebepler neticesinde bu başvuruda Anayasa Mahkemesi tarafından başvurucu açısından insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine karar verilmiştir.

VIII. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Cinsel Şiddet

  1. M.G. – Türkiye Davası

M.G. – Türkiye Davası[17], Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)[18] tarafından 22/03/2016 tarihinde verilmiş ihlal kararını içerir.

Başvurucu M.G., 1997 yılında evlendiği eşinden evlilik anından başlayarak şiddet gördüğünü, kendisinin kaçırılarak zorla evlendirildiğini, 3 çocuğu olduğunu, çocuklarının da fiziksel ve sözel şiddete maruz kaldığını, eşinin ayaklarına sopa ile vurarak ayak bileklerini kırdığını, evlilik içi tecavüzde bulunduğunu, istemediği halde farklı cinsel ilişkilere zorladığını, jiletle dudağını kestiğini, çakıyla yanağını deldiğini, sol kalçasını yaktığını, yumruk attığını, kollarında sigara söndürdüğünü ve izlerin bulunduğunu, eşinin daha önceki eşlerini de dövdüğünü, bu yüzden hapis cezası aldığını, hayatından ve güvenliğinden endişe ettiğini belirterek Savcılığa başvurmuştur.

Soruşturma dosyası kapsamında alınan ifadelerde başvurucunun eşi iddiaları kabul etmemiş, başvurucunun başka bir erkekle yaşadığını, kendisini başkasının dövmüş olabileceğini iddia etmiştir.

Dosya kapsamında sağlık raporları alınmış, başvurucunun şiddet gördüğü iddiaları raporla ispatlanmış, aynı zaman psikolojik raporlarda da başvurucunun psikolojik sağlığının gördüğü şiddet yüzünden tehlikede olduğu belirtilmiştir.

Savcılık tarafından düzenlenen iddianamede, failin yalnızca kasten yaralama suçu ile suçlandığı görülmekte, bunların yanı sıra bu yaraların başvuranın hayatını tehlikeye atmadığı ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu belirtilmiştir. Hakaret, tehdit ve cinsel saldırı suçları bakımından kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.

Geçen süreç boyunca başvurucu tarafından eşine karşı boşanma davası açılmış ve karar 2007 tarihinde kesinleşmiştir. Başvurucu boşandıktan sonra da can güvenliğinden sonra endişelenmeye devam etmiş; 2012, 2013 ve 2014 yıllarında fail aleyhine uzaklaştırma kararları almıştır.

Başvurucu, AİHM’e başvururken Sözleşme’nin 3’üncü, 8’inci, 13’üncü, 14’üncü, 1’inci, 5’inci ve 6’ıncı maddelerinin ihlal edildiği iddiasını ileri sürmüştür.

AİHM tarafından yapılan incelemede; başvuranın gerçekten şiddet eylemlerine maruz bırakıldığı, verilen boşanma kararında da başvuranın aile içi şiddet gördüğünün belirlendiği, birçok defa eski eşe yönelik verilen koruma kararının yeterince ciddi ve kaygılandırıcı olduğu, başvuranın aile içi şiddete, belli bir tehlikeye ve fiziksel bütünlüğüne yönelik tehditlere maruz kaldığına dair güvenilir iddiaların olduğu, başvuranın suç duyurusunda bulunduğu gün adli tıp muayenesinin yapıldığı ve sonrasında düzenlenen raporda vücudunda gözle görülebilir fiziksel yaralar bulunduğu, şiddete bağlı depresyon ve kronik travma sonrası stres bozukluğu tespit edildiği, başvuranın maruz kaldığı şiddet eyleminden sonra yargı makamlarına başvurmasına rağmen ve arasından uzun yıllar geçmesine rağmen halen eski eşinin korkusuyla yaşamak zorunda kaldığı belirtilmiştir.

Açıklanan sebeplerle AİHM, Sözleşme’nin 3. maddesi bakımından Türkiye’nin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediğini belirterek, işkence ve kötü muamele yasağı bakımından ihlal kararı vermiştir.

  • Aydın – Türkiye Davası

Aydın – Türkiye Davası[19], Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından 25/09/1997 tarihinde verilmiş ihlal kararını içerir.

Başvurucu Şükran Aydın, Kürt kökenli olan bir Türk vatandaşıdır ve olay tarihinde 17 yaşındadır. Başvurucunun iddialarına göre 29 Haziran 1993 tarihinde gözaltına alınmış ve Derik Jandarma Komutanlığına sevk edilmiştir. Gözaltında iken askerler tarafından dövüldüğünü, işkenceye uğradığını ve asker üniformalı bir erkek tarafından tecavüze uğradığını beyan etmektedir. Aynı zamanda başvurucu, babası ve görümcesi ile birlikte dağa götürüldüğünü, burada teröristlerin yeri hakkında sorgulandığını, daha sonra serbest bırakıldığını ve köye kendi imkanlarıyla geri döndüklerini belirtmiştir.

Hükümet, başvurucunun iddialarının gerçeği yansıtmadığını, başvurucunun 29 Haziran 1993 tarihinde gözaltına alındığına dair somut bir delilin olmadığını, başvurucunun ve tanıkların ifadelerinde tutarsızlık olduğunu belirtmiştir.

Başvurucu, 8 Temmuz 1993 tarihinde Savcılığa başvuruda bulunmuştur. Bunun üzerine soruşturma dosyası kapsamında muayene edilmek üzere çeşitli hastanelere sevki gerçekleşmiştir. Yapılan muayeneler sonucunda halk arasında “kızlık zarı” olarak adlandırılan bölgesinin yırtıldığı ve uyluklarının iç kısmında morluklar olduğu tespit edilmiştir.

Savcılık tarafından 19 Mayıs 1994 tarihinde eski bir PKK üyesi sorgulanmıştır. Sorgulanan bu eski PKK üyesi, başvurucunun evinin PKK tarafından kullanılan bir sığınak olduğunu ve başvurucunun PKK üyeleriyle cinsel ilişkiye girdiğini iddia etmiştir[20].

AİHM tarafından yapılan incelemede; başvurucunun gözaltına alındığı, gözaltında tecavüze uğrayıp çeşitli kötü muamelelere maruz bırakıldığı tespit edilmiştir. Sözleşme’nin 3. maddesi, işkence ve kötü muamele yasağını düzenlemektedir. Bu madde ile işkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasaklanmıştır. Hükümet tarafından ileri sürülen “PKK militanlığı” ya da “terörizm” söz konusu olsa dahi, Sözleşme’nin 3. maddesinin teröristlere ya da suç işleyen kişilere uygulanmaması söz konusu değildir. 3. maddenin hiçbir istisnası bulunmamaktadır. AİHM tarafından yapılan tespitte; başvurucunun olay tarihinde 17 yaşında olması da dikkate alınarak, korkunç ve aşağılayıcı deneyimler yaşadığı, kendisine uygulanan bir psikolojik ve fizikin şiddetin var olduğu, tecavüzün ise işkence niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Bu nedenlerle AİHM tarafından Sözleşme’nin 3. maddesi olan işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine karar verilmiştir.

Bunun yanı sıra AİHM, başvurucunun suç duyurusunda bulunmasına rağmen etkin bir soruşturma yürütülmediğini ve soruşturmanın eksikliklerle dolu olduğunu belirterek başvurucunun Sözleşme’nin 13. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının da ihlal edildiğine karar vermiştir.

  • Kurt – Avusturya Davası

Kurt – Avusturya Davası[21], AİHM tarafından 15/06/2021 tarihinde verilmiş kararı içerir.

Başvurucu Şenay Kurt, Avusturya vatandaşı olup, E. ile evlidir ve A. ve B. isimli iki çocuğu vardır. Başvurucu, 10 Temmuz 2010 tarihinde polise ihbarda bulunarak eşinin kendisine şiddet uyguladığını belirtmiştir. Yapılan soruşturma kapsamında başvurucunun yanağında çizikler olduğu ve boğazında yaralar olduğu görülmüştür. Polisler, başvurucunun konutuna gitmiş ve çocuklar, babalarının annelerini sürekli olarak tokatladığını ve kendilerini de dövdüğünü ifade etmişlerdir. Bunun üzerine E. konuttan uzaklaştırılmış ve başvurucu için koruma emri alınmıştır.

Yasaklama ve koruma emrine ilişkin polis raporunda bir tecavüzün bildirildiği ve şiddet kanıtlarının olduğu not edilmiştir. Bunun üzerine Savcılık aynı gün tecavüz ve tehdit suçları kapsamında soruşturma başlatmıştır.

25 Mayıs 2012 tarihinde E., çocukları A. ve B.’nin okula gitmiştir. E., A.’nın öğretmenine A. ile özel olarak görüşmek istediğini belirtmiştir. A.’nın öğretmeni ailedeki sorunlara ilişkin bilgisi olmadığından görüşmelerine izin vermiştir. Bir süre sınıfa dönmeyen A., daha sonrasında okulun bodrum katında başından vurulmuş şekilde bulunmuştur. Aynı gün E. intihar etmiştir. Birkaç gün sonra yaralı A. da hayatını kaybetmiştir.

Bunun üzerine başvurucu, yakın bir hayati tehlike olmasına rağmen yalnızca yasaklama ve koruma emri ile yetinen yetkililer hakkında dava yoluna başvurmuştur. Mahkeme tarafından; olay zamanında A.’nın hayatına yönelik yakın bir tehlike olmadığını, E.’nin kamusal alanda daha önceden saldırgan davranmadığını, bu olaya kadar başka bir hatalı davranışının bildirilmediğinden bahisle davayı reddetmiştir.

AİHM, ilgili davayı Sözleşme’nin 2. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı kapsamında incelediğinde; devlet yetkililerinin aile içi şiddet iddialarına yeterince hızlı yanıt verdiğini, gerekli özeni gösterdiğini, kapsamlı risk analizi gerçekleştirdiklerini, yasaklama ve koruma emri verdiklerini belirtmiştir. Fakat AİHM’e göre, bu risk değerlendirmesi, başvuranın ölen çocuğu A.’ya yönelik hiçbir gerçek ve yakın ölümcül tehlikeye işaret etmemiştir. Bu nedenle de yetkililerin koruyucu icrai tedbirler alma yükümlülüğü tetiklenmemiştir. Bu nedenle Sözleşme’nin 2. maddesinin ihlali söz konusu değildir.

  • E.G. – Moldova Davası

E.G. – Moldova Davası[22], AİHM tarafından 13/04/2021 tarihinde verilmiş ihlal kararını içerir.

Başvuran E.G., Romanya’da yaşamaktadır. 9 Şubat 2008 gecesinde 3 kişinin cinsel saldırısına uğramış ve şikayeti üzerine failler P.G., R.G. ve V.B. hakkında soruşturma başlatılmıştır. V.B. her ne kadar başta tutuklansa da 1 aylık süre zarfı sonunda kefaletle tahliye edilmiştir.

Yapılan yargılama sonucunda faillere ertelemeli hapis cezası verilmiştir. Başvuran bunun üzerine istinaf yoluna gitmiştir. İstinaf mahkemesi tarafından hüküm onanmış ve faillere hapis cezası verilmiştir. P.G. ve R.G. duruşma salonunda tutuklanmış fakat duruşmalara katılmayan V.B. tutuklanamamıştır.

Bir süre sonra başvurucu E.G., faillerin cezasını çekip çekmediği ile ilgili bilgi almaya çalışmıştır. Bunun üzerine duruşmalara katılmayan V.B.’nin yakalanması için hiçbir yakalama emrinin çıkarılmadığını, mahkemelerce aranmasının talep edilmediğini ve faili bulmak için hiçbir tedbirin alınmadığını öğrenmiştir. Bu sırada çıkarılan bir aftan V.B.’nin yararlanması uygun görülmüştür.

2012 yılından 2014 yılına kadar aranan V.B.’nin Moldova’dan ayrılarak Ukrayna’ya gittiği tespit edilmiştir. Ardından hakkında uluslararası arama emri çıkarılmıştır. Buna rağmen Mart 2020 tarihi itibariyle V.B.’nin izi halen bulunamamıştır.

Başvurucu, V.B.’nin cinsel saldırı suçundan verilen mahkumiyet hükmünün infaz edilmediğini, bu nedenle devletin pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediğini iler sürmüştür.

AİHM tarafından V.B.’nin cezasının infaz edilmesi için devlet tarafından alınan tedbirlerin yeterli olmadığı, cinsel saldırı failleri hakkında verilen cezaların infaz edilmesi için devletin bir yükümlülüğü bulunduğu yönünde kanaat getirilmiştir. Aynı zamanda V.B.’ye af tanınması ve cezasının infaz edilmesindeki yetkililerin kusuru da göz önüne alındığında Sözleşme’nin 3. maddesinde düzenlenen kötü muamele yasağı ve 8. maddesinde düzenlenen özel hayat ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

AİHM, tecavüz ve cinsel saldırının Sözleşme’nin 3. maddesinin kapsamına giren muamele anlamına geldiğini ve alışageldik şekliyle Sözleşme’nin 8. maddesi anlamındaki “özel hayatın” temel değerlerini ve esaslı yönlerini içine aldığını belirterek bu ihlal kararını vermiştir. Ayrıca devletlerin, tecavüzü etkili biçimde cezalandırılan ceza hükümleri çıkarma ve etkili soruşturma ve kovuşturma yoluyla bunları fiiliyatta uygulama şeklinde, Sözleşme’nin 3. ve 8. maddelerinin özünde mevcut bir pozitif yükümlülüğünün olduğunu belirtmiştir. Bu pozitif yükümlülük, herhangi bir rıza dışı cinsel eylemin cezai hükme bağlanmasını ve etkili biçimde kovuşturulmasını da gerektirmektedir. Açıklanan sebepler neticesinde işbu davada Sözleşme’nin 3. ve 8. maddelerinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

  • Söderman – İsveç Davası

Söderman – İsveç Davası[23], AİHM tarafından 12/11/2013 tarihinde verilmiş ihlal kararını içerir.

Başvurucu, 14 yaşında olduğu sırada üvey babası tarafından cinsel tacize uğradığını iddia etmektedir. İddialara göre; başvurucunun üvey babası banyodaki çamaşır sepetinin içine kayıt halinde olan bir kamera saklamış ve başvurucunun duş almadan önce soyunduğu yere doğru kamera yöneltilmiştir. Kameranın kaydettiği film, olaydan sonra herhangi biri görmeksizin yakılmıştır.

İki yıl sonrasında başvurucunun annesi olayı polise bildirmiş, Savcılık tarafından üvey baba aleyhine cinsel taciz suçlamasından soruşturma açılmıştır. Aynı zamanda başvurucu 16 yaşındayken üvey babasının kalçasını okşadığı ve kendisiyle cinsel ilişkiye girmek istediğini de beyan etmiştir.

AİHM, başvuruyu Sözleşme’nin 8. maddesi olan özel hayat ve aile hayatına saygı hakkı çerçevesinde değerlendirmiştir. AİHM’e göre; üvey baba, başvurucunun fiziksel bütünlüğünün ihlaline yol açmıştır. Aynı zamanda başvurucunun 18 yaşından küçük olması, olayın başvurucunun kendini güvende hissetmesi gereken yer olan evinde olması, failin güvenilmesi beklenen üvey babası olması nedeniyle ağırlaştırıcı sebepler de mevcuttur. Bu olay sonucunda başvurucunun özel hayatının son derece mahrem yerleri olumsuz etkilenmiştir. Bu bağlamda Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmiştir.

IV. Sonuç

Yukarıda detaylıca izah edilmeye çalışıldığı üzere; cinsel şiddetin kendini gösterecek birçok yüzü bulunmaktadır. Uygulamada en çok rastlanan türleri ise cinsel saldırı, cinsel taciz ve kadına karşı fiziksel şiddettir. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da incelendiğinde; cinsel şiddetin kendini farklı farklı yollarla gösterdiği anlaşılmaktadır. Yine kararlar incelendiğinde; devletlerin büyük oranda pozitif yükümlülüklerini yerine getirmedikleri, etkili ve önleyici tedbirler almadıkları, aynı zamanda etkin bir soruşturma ve kovuşturma yürütmedikleri görülmektedir. Bu nedenle AİHM tarafından birçok ülkeye ihlal kararı verilmektedir. Türkiye de bu ülkelerin içinde bulunmaktadır.


[1] WHO, World Report on Violence, Geneva, 2002

[2] POLAT, Oğuz, Kriminoloji ve Kriminalistik Üzerine Notlar, Seçkin Yayınevi, 2. Baskı, 2015, s. 72

[3] POLAT, Oğuz, Kriminoloji ve Kriminalistik Üzerine Notlar, Seçkin Yayınevi, 2. Baskı, 2015, s. 74

[4] ATMAN, Ümit Cihan, Kadına Yönelik Şiddet: Cinsel Taciz / Irza Geçme, Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi, 12. Cilt, 9. Sayı, 2003, s. 335

[5] POLAT, Oğuz, Kriminoloji ve Kriminalistik Üzerine Notlar, Seçkin Yayınevi, 2. Baskı, 2015, s. 73

[6] POLAT, Oğuz, Klinik Adli Tıp, Seçkin Yayınevi, 8. Baskı, 2017, s. 112

[7] POLAT, Oğuz, Kriminoloji ve Kriminalistik Üzerine Notlar, Seçkin Yayınevi, 2. Baskı, 2015, s. 75

[8] POLAT, Oğuz, Klinik Adli Tıp, Seçkin Yayınevi, 8. Baskı, 2017, s. 115

[9] POLAT, Oğuz, Klinik Adli Tıp, Seçkin Yayınevi, 8. Baskı, 2017, s. 114

[10] POLAT, Oğuz, Kriminoloji ve Kriminalistik Üzerine Notlar, Seçkin Yayınevi, 2. Baskı, 2015, s. 75

[11] POLAT, Oğuz, Klinik Adli Tıp, Seçkin Yayınevi, 8. Baskı, 2017, s. 116

[12] Ö.Ö., B. No: 2017/39160, 03/03/2022

[13] Meral Talay, B. No: 2018/8050, 07/10/2021

[14] B.A., B. No: 2016/9123, 18/05/2021

[15] R.Ç., B. No: 2018/6688, 24/02/2021

[16] Ahmet Aşık, B. No: 2017/27330, 26/05/2021

[17] AİHM, M.G. – Türkiye Davası, B. No: 646/10, 22/03/2016

[18] Bundan sonra “AİHM” olarak kısaltılacaktır.                                                           

[19] AİHM, Aydın – Türkiye Davası, B. No: 23178/94, 25/09/1997

[20] www.cocukgozlemevi.org/aihm (Erişim Tarihi: 03/12/2022)

[21] AİHM, Kurt – Avusturya Davası, B. No: 62903/15, 15/06/2021

[22] AİHM, E.G. – Moldova Davası, B. No: 37882/13, 13/04/2021

[23] AİHM, Söderman – İsveç Davası, B. No: 5786/08, 12/11/2013